FELDENKRAIS

"Davranış kalıplarımızla ilgili inancımızdan başka hiçbir şey kalıcı değildir."
Dr.Moshe Feldenkrsis


Yoga Eğitmeni ve Feldenkrais Uygulamacısı Helin Şahin'in konu ile ilgili makalesinden alıntıdır.
"FELDENKRAİS  Davranışlarımızı kendimizi algılayış biçimimiz yönlendirir. Bu ben-imgesi biraz kalıtımdan, biraz çevresel faktörlerden biraz da kendi kendini yetiştirmeden etkilenir. Kendi ben- imgemiz hakkında bilgi sahibi olmamız bize istekli olduğumuz bir değişimi getirebilir. Çoğu insan kendini potansiyelinden daha yetersiz görme eğilimindedir. Bu durum kurulan ben- imgesinin oluşumu sırasında algımızın değersizlik duygusundan etkilendiğini gösterebilir. Buna maruz kalmış olabiliriz. Buna şahit olmuş da olabiliriz. Fakat bir şekilde etkilemiş olmalı. Değersizlik duygusu beraberinde öz-sevgi eksikliği ve kendine acıma durumunu getirir. Kendimize karşı oluşturduğumuz olumsuz algı, ancak kendimizi tanımamızla, potansiyelimizi keşfetmemizle mümkün olacaktır. Bir örnekle söylediklerimi açıklayayım. A ve B aynı özelliklere sahip iki insan. Aynı yaş, benzer beden yapısı, kalıtsal hastalık ya da kronik rahatsızlık yok. Derslerime üç senedir devam ediyorlar. Gelişim düzeyleri hemen hemen aynı. Onlara az sonra baş duruşu yapacaklarını söyleyip pozu gösterdim. A’nın yüzünde neşeli bir heyecan belirdi. B’ ise tedirgin oldu. A’ya pozu yaptırdım fakat B yapmak istemedi. Buradan şu sonuç çıkıyor. B’nin bedenini algılayışı gerçek beden potansiyeline uygun değil. B için Feldenkrais’in uygun olduğunu düşündüm. Kendi potansiyelini görmek, gerçek bedeniyle, ruhuyla ve zihniyle tanışmak ona yaşamsal güç verecekti. Aynı zamanda bedeninde ve hayata karşı tavrında sürekli karşısına çıkan katılıktan kurtulacaktı. Böylece başladık. Serüvenimiz üç ay sürdü. Üç ay, Feldenkrais çalışması için hatırı sayılır bir zaman dilimi. Değişimi kendi sözcükleriyle anlatmak isterim. “Aklıma gelen tek şey, kendimi çok ağır ve hantal hissedişim. İnsanlar ne kadar zayıf olduğumu söyleyip imrenerek bakarken ben kendimi hiç de öyle hissetmiyordum. Yoga bana o dönemlerde iyi geliyordu. Derslerin sonunda hafiflemiş hissetmek iyi geliyordu. Bu hafiflik yaşamıma da yansıdı. Fakat uzun süreli olmuyordu. O gün baş duruşu yapacağımızı öğrendiğimde sarsıldım.’ Asla yapamam’ dedim içimden. Hoca anladı tabi yüzümdeki ifadeden ve bana yaptırmadı. Israrcı da olmadı. Dersin sonunda Feldenkrais’den bahsetti. ‘Çok küçük hareketlerle bedeninin bağlantılarını yeniden hatırlaman, yapabileceklerini görmen ve bu ağrılaşma hissinden kurtulman mümkün biliyor musun?’ Şaşırdım biraz. Bu konu üzerine benimle çalışmak istediğini söyledi. Eve dönünce düşündüm ve hocayı arayıp kabul ettim. İki gün sonra çalışmaya başladık. İki saatlik çalışma on dakika gibi gelip geçti. Yüzümde, sırtımda ve ayaklarımda ilginç bir canlılık hissediyordum. Yüzüm daha parlak, gözlerim daha iriydi. Sonucu aynada görmeyi hiç ummuyordum. Bugün son dersimizi yaptık. Hocam benden üç ay önce çelikmiş fotoğraflarımı göstermemi istedi. Fotoğrafa inanamadım. Resmen on yıl daha genç görünüyorum. Ve tam olarak kilomu hissediyorum. İçimde kendime karşı masum bir sevgi oluştu. Her bir parçamı çok tatlı ve güzel buluyorum.  Eskiden yalnız kalmaktan çok korkuyordum. Şimdiyse tek başına vakit geçirmek benim için en büyük keyif. Bunu Feldenkrais’e borçluyum ve ne kadar bu senin yolculuğun dese de değerli hocam Helin Şahin’e.” İşte serüvenimizi bu şekilde anlattı bana yazılı olarak. Elbette çabalarımızın sonuç vermesi benim hiçbir zaman amacım olmadı. Ben her zaman sürecin sonuçtan daha önemli olduğunu düşünüyorum. Feldenkrais bir oyundur. Çocukken oynadıklarımıza çok benzer bana kalırsa. Çocuk, oyunun içinde kaybolur, oyunun bir parçası olur ve tamamen oradadır.  Feldenkrais’de de durum aynen bu şekilde oluyor. Zaman zaman çocuklarda hepimizin farkında olduğu canlılık ve yüz parlaklığının anı yaşamalarından ileri geldiğini düşünürdüm. Şimdi yaptığım çalışmalarla buna eminim. Beden duyular aracılığıyla bize sayısız veri kazandırır. Bu veriler işlenir düşüncelere ve duygulara dönüşür. Dış dünyayla doğrudan bağlantılı olan bedenimizdir. Ve algımız bizim gerçekliğimizdir. Bir kitapta küçük bir çocuğun öğretmeniyle yaşadığı bir anı beni çok etkilemişti. Öğretmen bu anıyı şöyle anlatıyor. “Resim dersine başladığımızda C beni yanına çağırdı. O sırada gökyüzünü maviye boyuyordu. Bana sorduğu soru karşısında çok şaşırdım.’Öğretmenim benim gördüğüm maviyle D’nin gördüğü mavi aynı mı?’ Bunu ona soralım dedim. Ve D’ye sorusunu sorarken yerime geçip 
düşünmeye başladım. “ Hikâyenin geri kalanına gerek yok bence. C’nin bu sorusunun cevabı sorunun içinde gizli. C’nin algılayışıyla D’nin algılayışı muhtemelen farklıdır. Bu nedenle ikisi de aynı renge mavi deseler de eminim ki mavi algıları çok farklıdır. Buradan da gördüğümüz gibi algılayışımız bizim gerçekliğimizdir.   
Zihninin ve ruhunun işleyişinden memnun olmayan bir kişi Duyu Hafızası’nın neler kaydettiğini ve onu ne şekilde etkilediğini bulmalıdır. Duyular üzerinde çalışmak içinse Bedensel Farkındalığın çok üst seviyelere çıkması gerekir. Bunun yolu da Feldenkrais’den geçiyor. Feldenkrais oynayan bir kişinin yaşamı artık eskisi gibi olmayacaktır. Kendisine karşı çok ciddi bir sevgi duymaya başlayacak. Sevgi bütün sorunlar için kendi başına bir çözümdür.  Bu yapacağımız 10 saatlik Feldenkrais çalışması bu temeller üzerine kuruludur. Oyun başlasın … "